“Benjamin Franklin, hayranlık uyandıran davranışları artırmak için günlük ve haftalık hedefler belirleyerek erdemli bir kişi olma sürecini adımı adımına özetlemiştir. Harvard Üniversitesinden David McClelland, özgül hedefler belirleyip onlara ulaşmak için bir plan yapmanın girişimcileri daha başarılı kıldığını altmışlı yıllarda ortaya koymuştur. “ *
Yapılan araştırmalar, hedeflerle çalışmanın kişileri daha disiplinli, daha odaklı ve daha başarılı kıldığını ortaya koymaktadır.
“Yapabileceğinin en iyisini yap” gibi yönlendirmelerden ziyade net hedeflerin çalışanı daha fazla motive ettiği, hatta çalışan tarafından benimsenmesi ve daha da ötesi belirlenmesi durumunda gerçekleşme olasılığının arttığı bilinen gerçekler arasındadır.
Çalışanın davranış ve performans yönlendirmesini nasıl yapacağını, neleri gerçekleştirirse hedefine ulaşmış ve başarılı, neleri yapamazsa başarısız sayılacağını önceden bilerek yola çıkması pek çok şeyi kolaylaştırdığı gibi, pek çok şeyi de şeffaflaştırmaktadır. Performans yönetimi, hedeflerle iç içe, bir arada yürüyen bir süreçtir. Çalışanın iyi performans gösterip göstermediği, terfisi, ücret artışı vs. önceden belli ve ilan edilmiş değerlere dayandırılmak zorundadır; sayısal ya da davranışsal hedefler en çok kullanılan performans kıstasları arasındadır.
Araştırmacılar, hedeflerin de belli bir takım özellikler taşıması gerektiğini söylemektedirler; açık ve net, ölçülebilir, ulaşılabilir ama zorlayıcı, kişinin işine ve yapısına uygun olması ve bir zaman dilimi içerisinde gerçekleştirilmesi gibi.
Ancak tüm bu araştırmaları yapan, bu sonuçları derleyip toplayan bilim insanları günümüzde çalışanların hedeflerle ilgili olarak geldikleri son noktayı hiç düşünebilmişler miydi?
Günümüzün rekabet ortamı içerisinde kurumların kendileri için biçtikleri devasa hedefleri gerçekleştirmekle yükümlü çalışanların kâbusu haline gelen “hedef” sözcüğü, sözlük anlamını yitirerek ürkütücü, korkutucu, sinir bozucu hatta onur kırıcı bir anlam kazanmaya başlamıştır. Öncesinde yıllık, altı aylık, üç aylık verilen hedeflerin üzerine günümüzde haftalık, hatta günlük hedefler verilmeye başlanmıştır. Çalışanın hedeflerini planlamaya bile zamanı olmazken üst yönetim tarafından gerçekleştirilme oranlarının da gün be gün istenmeye başlanması, gerçekleşmeyen hedefler yüzünden yenilen fırçalar, çalışanların depresyon kaynakları haline gelmiştir. Rüyalarında hedeflerini gerçekleştirirken ya da gerçekleştirememiş, kendini yöneticisinden fırça yerken görerek kan ve ter içinde uyananların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Hafta sonu bile yöneticilerinin hedef baskısı karşısında işe gelen ya da hedeflerini gerçekleştirmeye çalışanların ruh halini düşünebiliyor musunuz? Öyle sanıyorum ki çok yakın bir gelecekte iş kaynaklı hastalıkların oranı geçmiş zamanlara göre artış gösterecektir.
Peki bunun çaresi var mı?
Burada en büyük sorumluluğun yöneticilere düştüğünü düşünüyorum. Günümüzün en önemli rekabet avantaj kaynağı olan kaliteli insan ve iş gücünü gereksiz yere yıpratmanın kısa vadede sonuç vermesi beklense bile uzun vadede kurumlara çok şey kazandırmayacağı açıktır. Ancak yine de nasıl olsa bu kadar geniş bir işgücü kapasitesine sahip bir ülkede, bu kaynağı da diğerleri gibi tükenmez bir kaynak olarak görüp tüketirsek, ruh hali bozuk, iş memnuniyetsizliğinin ötesinde hayattan da zevk almayan, iş-hayat dengesini kuramamış, bu nedenle mutsuz ve umutsuz insanlar topluluğu yaratmış olmaz mıyız? Peki, bunun kime ne gibi bir faydası olabilir?
O halde pek sayın yöneticilerimiz “hedeflerle yönetim” prensibinde kantarın topuzunu fazla kaçırmadan, çalışanı da depresyona sokmadan ve hedef kâbusları yaşatmadan yönetmenin yolunu bulmalılar. Bulup da uygulayanlar, “lider” ve “iyi yönetici” sıfatını çoktan almışlardır.
* Goleman, D., Boyatzis,R., ve McKee, A. (2002), Yeni Liderler, Varlık Yayınları.
Yorum Yazın..